Boşanmaların hızla arttığı son yıllarda, sona eren her evlilik için “ Farklı bir yol izlenseydi acaba devam edebilir miydi?” sorusu bir evlilik /aile terapisti olarak aklımdan geçer. Bazı evli çiftler yaşadıkları bir krizi atlamaz, bazıları yıllar içinde çözümleyemedikleri birikmiş sorunlarının yükünü artık taşıyamaz hale gelir, bazıları yıllar içinde farklı yönlere gider vb..Eğer iki kişi için de duygular tükenmişse, farklı yollara gittiklerini fark edip, onları bir zamanlar birleştiren unsurların artık var olmadığını görebiliyorlarsa, ayrılmak iyi bir çözüm olabilir. Ancak günümüzün hızlı tüketim çağında, ilişkiler de kolay tüketilir hale geliyor diye düşünüyorum. Kişiler evlilik kararı alırken, mutlu anların olduğu kadar mutsuz, keyifsiz, öfke dolu anların da olacağı bir hayata adım attıklarını çoğunlukla görmezden geliyor. Aynı evde yaşamak ve bunu kanuni yolla tasdiklemek, evlilik hayatına romantik paylaşımların çok ötesinde şeyler getiriyor.
İki kişi yakınlaştıkça, aynı ortamı sürekli soludukça, birlikte karar vermeleri gereken irili ufaklı durumlarla yüz yüze geldikçe, kişiliklerinin derin noktalarında saklı olan içerik yavaş yavaş su yüzüne çıkar ve çatışmalar meydana gelir. Bu olağan bir durumdur. Eşlerin bunu bilmesi, çatışmalar, fikir ayrılıkları yaşadıklarında o ilişkinin komple çöpe atılması yerine, böyle durumlarda neler yapabileceklerini öğrenip uygulamaları gerekir. Bu da hatırı sayılır bir emek ve “birlikte” çalışmayı gerektirir. Günümüzde ise, emek sarf etmek, uğraşmak, bir süre sıkılmayı, üzülmeyi göze almak çoğu kişi için tercih edilen bir şey olmuyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan evli çiftlerde sık görülen bir durum bu. Herkes “önce karşısı değişsin, beni mutlu etsin” diyor ama hiç kimse elini taşın altına koyup “Ben nerelerde hata yapıyorum, neyi nasıl yaparsam onu mutlu ederim” diye düşünmüyor. Ben-merkezciliğin olduğu yerde de artık ilişki, evlilik yürümüyor. Herkes, çevresinden, ne kadar haklı olduğunun onayını almaya çalıştığı sürece, hem kendisi, hem de ilişkisi için yararlı bir şey yapmıyor aslında.
İki kişinin anlaşabilmesi için, karşılıklı olarak duygularını paylaşmaları yeterliyken, haklılıklarını kanıtlamaya dönük uzun uzun konuşmalar yapmak onlara pek bir kazanç sağlamıyor. Zira, herkes kendi mantığına, dünyasına göre haklı olabilir, ama amaç haklı-haksız tespiti yerine iki tarafın da kendilerini mutlu hissettikleri bir ilişki oluşturmak olursa halledilemeyecek gibi görünen konular rahatlıkla çözümlenebilir.
“Sonsuza kadar mutlu oldular..” masallarda güzel olan bir cümle. Gerçek hayatta ise, madalyonun bir yüzünde güzel zamanlar varsa, diğer yüzünde zor zamanlar bulunuyor. Şunu da belirtmeliyim ki, zorlukları, kırgınlıkları, üzüntüleri birlikte aşabilmek, o ilişkiyi, evliliği çok daha anlamlı ve değerli bir hale getirir. İki kişi birbirine daha yakınlaşır ve yaşamın onlara getirdiklerini kucaklar.