Kısırlık (İnfertilite) yaşayan çiftlere yönelik iletişim ipuçları

Kısırlık (İnfertilite) yaşayan çiftlere yönelik iletişim ipuçları

İnfertilite (kısırlık) gibi, stres yaratan yaşam olaylarında, yaklaşım tarzları, sorun çözme şekilleri ve başetme stilleri açısından, kadınlar ve erkekler arasında önemli farklılıklar göze çarpar. Kadınlar çocuk sahibi olamamaya dönük duygularını genellikle oldukça yoğun biçimde dışavurur: Bu konuda konuşmak, arkadaşlarıyla ve eşiyle paylaşmak ister, ağlar, öfkelenir, üzülür.. Erkekler ise sorunlarıyla, çoğunlukla duygusal değil de akıla dayalı yöntemlerle başa çıkar ve bu eğilimleri infertilite sürecinde de kendisini gösterir; eşlerine çözüm önerilerinde bulunarak ya da duygularını kontrol etmelerini önererek destek vermeyi tercih ederler. Eşlerinin duygusal dışavurumlarını aşırı  bulabilirler! Her ne kadar bunu iyi niyetle yapsalar da, bu çabaları eşleri tarafından, duygularını hiçe saydıkları, içinde bulundukları durumu önemsemedikleri ya da konuyu kapatmaya çalıştıkları şeklinde algılanabilir. Zamanla, erkekler eşlerine destek gösterme konusunda kendilerini yetersiz hissederek, bu konudan kendileri tamamen uzaklaştırabilir ve bu da daha büyük bir duygusal kopukluğa neden olabilir.  Bu nedenle, temel iletişim becerilerini hayatlarına taşıyabilen çiftler, infertilite gibi, kontrolleri dışındaki bir konuda, mutlaka bir çözüm bulma gereksinimi olmadan, birbirlerine daha etkili ve samimi biçimde destek olabilir. 

Eğer siz de çocuk sahibi olmak için gayret sarfettiğiniz bir dönem yaşıyorsanız, İletişim becerilerinizi geliştirerek, bu konuda bir psikologtan yardım alarak, eşinizle birbirinizi iyi ve sağlıklı biçimde duymaya, anlamaya başlayabilirsiniz. Böylelikle, aslında her ikinizin de çocuk sahibi olamamaktan farklı şekillerde etkilendiğinizi görmeniz de daha kolay olur. İnfertilite sürecinde sıklıkla birbirinizle ilgili konuları kendi bakış açınızdan anlatıp onaylanmayı bekleyebilirsiniz, ancak bu sizi bir çözüme ulaştırmadığı gibi, bir kısır döngünün içinde tutar. Bunun yerine, birbirinizin duygularını ve düşüncelerini olduğu gibi kabullenip, onları değiştirmeye çalışmazsanız ilişkiniz için olumlu bir adım atmış olursunuz. Çift olarak birbirinize empati yapmayı ve duygularınızı isimlendirmeyi öğrenerek, infertilite sürecinde farklılıklarınızı koruyarak da destekleyici olabildiğinizi görebilirsiniz.  

Kadınlar çoğu kez eşlerinin kendilerini, onlar birşey söylemeden anlamalarını, infertilite sürecine dair beklentilerini eksiksiz biçimde yerine getirmelerini, sonsuz empati ile yaklaşmalarını ve duygularını açık bir biçimde anlatabilmelerini bekler. Bu, birçoğumuzun da zaman zaman kendi hayatımızda yaşayabildiği düşünce tuzaklarından biridir; karşımızdaki kişinin bizim zihnimizi okumasını bekleriz, ancak bu koca bir hayaldir! Hiçbirimiz karşımızdaki kişinin zihnini okuma becerisine sahip olmadığımızdan, bu beklenti içerisinde olursak, yaşam boyu hayal kırıklıklarıyla baş başa kalmamız yüksek bir olasılıktır. İşte bu nedenle,  kadınların, her konuda olduğu gibi, çocuk sahibi olamamayla ilgili de tüm beklentilerini, ihtiyaçlarını net bir şekilde, ama emretmeden, rica eder bir üslupla ifade etmeleri çiftlerin sağlıklı iletişimi açısından yine başka önemli bir unsurlardan biridir. 

İnfertilite sürecine ilişkin duygu ve düşüncelerin ne zaman ve nasıl paylaşılacağı da önemli bir diğer konudur. Bu noktada, eşinizle birlikte ortak bir karar alabilir, paylaşım zamanını ve yerini birlikte belirleyebilirsiniz. Bu paylaşımları yatak odasında ya da yemek masasında yapmamalısınız. Zira, yatak odasındaki paylaşımlar cinsel yaşamlarının spontanlığını, keyfini bozabilir. Aynı şekilde, eşinizle gün içinde bir araya gelebildiğiniz keyifli sohbetler yapma fırsatını bulabildiğiniz yemek masasının da stres yüklü konulardan bağımsız tutulması daha sağlıklı olacaktır. Ayrıca, infertilite odaklı, destekleyici, güçlendirici paylaşımların yanı sıra,  ilişkinizin farklı yönlerini keşfetmeye de zaman ayırabilmeniz önemlidir. Beraber gerçekleştireceğiniz keyifli aktiviteler sizi rahatlatacaktır. Örneğin, beraber yürüyüşler yapmak, sinemaya gitmek, doğada gezintiler yapmak, sosyal ortamlarda arkadaşlarınızla birlikte olmak eşinizle  birbirinize olan bağınızı daha da güçlendirir.  

Unutmayın, tedaviniz nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, eşinizle birbiriniz için her zaman var olmaya devam edeceksiniz ve sevginiz emeğinizle daha da güçlenecektir.